4 Ağustos 2009 Salı

“Kürt açılımı” Değil İkinci 15 Ağustos Saldırısı

PKK’dan ikinci 15 Ağustos tanınma eylemi

Türkiye 10-15 gündür “Kürt açılımı”yla yatıyor, “Kürt sorununda demokratik çözüm”le kalkıyor.

Her şey Apo’nun 15 Ağustosta “Kürt Sorununun Çözümünde Yol Haritası” açıklayacağını belirtmesiyle başladı. Daha doğrusu süreç hızlandı.

Şimdi bütün Türkiye nefesini tutmuş PKK’nın 15 Ağustosta açıklayacağı yol haritasını bekliyor.

15 Ağustos gelene kadar bütün Kürtçü aydınlar, kuruluşlar ayağa kalkmış çalıştay üzerine çalıştay düzenliyor. Çözüm önerileri, tartışmalar, yeni yol haritaları havada uçuşuyor.

Görünen o ki, yalnızca PKK’lılar değil AKP iktidarı da 15 Ağustosa kadar konumlanma ihtiyacı hissetti. Bir aydır AKP de Kürt sorununun çözümü için yol haritaları hazırlıyor.

Yalnızca onlar mı? CHP’sinden MHP’sine muhalefet partileri de kendi çözümlerini ortaya koymaya çalışıyor.

Kısacası Apo’nun başlattığı bir “Kürt sorununu tartışma süreci” yaşıyor Türkiye. Ama ne hikmetse bu tartışmada yer alan herkes PKK’nın ve Apo’nun asla muhattap alınamayacağının altını çiziyor.

Halbuki her şey ortada. Tartışmayı başlatan da Apo, sürdüren de, bu süreci yöneten de... Apo’nun ve PKK’nın devlet organları ve siyaset kurumunun bütün aktörleri tarafından resmen muhattap alındığını görüyoruz.

Peki Apo, yol haritasını neden 15 Ağustosta açıklayacak?

Gelin, biz 25 yıl öncesine gidelim... 1984’e... PKK’nın Eruh’da gerçekleştirdiği ilk terör eylemine...

15 Ağustos eylemi PKK için adeta bir doğum günüdür. Zaten yıllardır 15 Ağustosta bu ilk terör eylemlerinin yıldönümünü kutlamazlar mı?

Şimdi PKK o ilk eyleminden tam 25 yıl sonra, 15 Ağustos 2009’da, ikinci büyük eylemini gerçekleştirmeye hazırlanıyor.

25 yıl önce bir 15 Ağustosta tanışmıştık PKK terörüyle.

Şimdi ise 15 Ağustos 2009’da PKK Türk Devleti’nin kendisini tanımasını sağlamış olacak.

15 Ağustosa günler kala, Türk milleti olarak hepimiz, PKK’nın o ikinci eylemine nasıl hazırlık yapıldığının tanığı oluyoruz.

“PKK’ya af” planı

Şu son 10-15 yıldır, daha doğrusu ABD’nin Irak işgali başladığından ve AKP iktidara geldiğinden beri, “Kürt sorununun çözümü” için öyle adımlar atıldı ki... Atılmadık adım kalmadı. 10 yıl önce söylense “Yok canım, o kadarını da kimse kabul etmez” denilecek adımların tümünün bu on yıllık süreçte atıldığını hep birlikte gördük.

Gelinen noktada, aşılması gereken önemli bir eşik var: PKK’ya af.

PKK’ya affın bölücü teröre son vereceğinin propagandası bugün Türkiye’de sağından soluna bütün siyasi çevrelerde yapılıyor. Bu konuda adeta ortak bir uzlaşıya ulaşılmış durumda. Herkes affa şu veya bu şekilde “razı olmuş.” Tartışılan nokta o af kapsamına Apo’nun girip girmeyeceği.

Ancak PKK’ya afla birlikte çok önemli bir olay gerçekleşmiş olacak: PKK fiilen Türk Devleti tarafından muhattap alınmış ve PKK’yla resmen anlaşılmış olacak. Bugün PKK’yı muhattap alan, PKK’yla masaya oturan zihniyetin, yarın öbür gün Türkiye Cumhuriyeti’ni bir federasyona veya “bağımsız bir Kürdistan”a razı olacağı herkesin malumu.

Atalay’ın itirafı: Kürt açılımı 2005’te başlamıştı

Geçtiğimiz Çarşamba günü İçişleri Bakanı Beşir Atalay Kürt açılımını başlattıklarını resmen duyurdu. Gerçi somut olarak ne yapacaklarını henüz açıklamadı, ama söylediklerinde altı çizilmesi gereken çok önemli bir nokta vardı: “Biz AKP iktidarı olarak bu açılımı aslında Tayyip Erdoğan’ın 12 Ağustos 2005’teki Diyarbakır ziyaretiyle başlatmıştık.”

AKP iktidarı boyunca Kürt bölücülüğünün nereden nereye geldiğini göremeyenler için güzel bir hatırlatma.

Tayyip 2005’teki Diyarbakır gezisinde özet olarak şunları söylemişti:

1. Kürt sorununu kabul ediyoruz.

2. Kürt sorununun çözümü anayasal vatandaşlığın kabul edilmesi ve Türkiyelilik kimliğinin benimsenmesiyle mümkündür.

3. Türk Devleti geçmişte hatalar yapmıştır, ders almalıdır.

4. Kürt sorunu demokratik adımların atılmasıyla mümkündür.

Tayyip o dönem Diyarbakır’da bunları söylediğinde, Türkiye’de alt kimlik-üst kimlik tartışması başlamıştı. Ve o tartışma sırasında Apo enteresan bir demeç vermişti: “Başbakan’ın kullandığı kavramlar bana ait.”

Gerçekten de Tayyip’in o konuşmasından bugüne, AKP’nin yaptıklarına ve savunduklarına bakarsak 4 yıllık süreçte her şeyin PKK’nın istediği doğrultuda gerçekleştiğini görebiliriz. Ve son olarak “Kürt açılımı”nda henüz ayrıntılı hale getirilmese de de program belli.

-Türk kimliği yerine Türkiyeli kimliği

-Yerel yönetimlere verilen yetkiyi artıran federatif bir yapı

-Dağdan inenlere af imkanı

-Demokratik hakların artırılması

-STK’lar, akademisyenler ve partilerin Kürt sorunu üzerine tartışması

-Köy ve mezra isimlerinin eski Kürtçe isimleriyle değiştirilmesi

-Kürtçe siyasi propagnada yasağının kalkması

-İmralı’da Apo’ya komşu yeni hükümlülerin getirilmesi

“Türkiye Modeli” değil bildiğiniz PKK programı

Son birkaç ayda da değişen bir şey yok. Yalnızca süreç oldukça hızlandı:

- Gül “Kürt sorununun çözümünde tarihi bir fırsat var.” açıklamasını yaptı.

- Tayyip 22 Temmuz’da “Kürt açılımını başlattık” dedi...

Ve son olarak Beşir Atalay “Sorunu kendimize özgü bir ‘Türkiye Modeli’yle çözeceğiz.” açıklamasını yaptı.

Tabii bu açıklamaların hepsinde yoğun bir “demokratikleşme, Kürtlere daha çok hak verilmesi, dağa çıkanların indirilmesi (yani PKK’ya af)” söylemiyle karşılaşıyoruz.

Peki bunlar PKK söylemi değil mi?

Apo’nun açıklamaya hazırlandığı Yol Haritası’nın ana hatları PKK yanlısı gazetelerde ve AKP’li basında yayınlandı. Sabah gazetesi ise Apo’nun planını 10 maddede şöyle özetlemiş. Bakın, AKP’nin “Kürt Açılımı”na ne kadar da çok benziyor:

1. Türkiye vatandaşlığı Anayasa’da yer alsın.

2. Kürtçe eğitim ve öğretim dili olarak kabul edilsin. Anayasa’da yer alsın.

3. Ateşkes devam etsin. Koşulsuz bir genel af ilan edilsin.

4. Akil adamlar geçiş döneminde inisiyatif alsın

5. Siyaset yapma özgürlüğü önündeki engeller kaldırılsın. Affedilen PKK’lılar dahil herkes siyaset yapma hakkına sahip olsun.

6. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit kaldırılsın.

7. Yerel yönetimler güçlendirilsin. Demokratik özerklik kabul edilsin.

8. Çatışma döneminde işlenen faili meçhul cinayetler başta olmak üzere o dönemde meydana gelen olayları araştırmak için Hakikatler Komisyonu kurulsun.

9. Koruculuk kaldırılsın.

10. Toprak reformu yapılsın.

Şimdi biri bize söylesin, Apo’nun öne sürdüğü şu maddelerin tümüne birden karşı çıkacak herhangi bir siyasi hareket kaldı mı Türkiye’de?

Örneğin AKP’nin “Kürt açılımı”na bakın, benzer maddeleri görürsünüz.

Muhalefet? Onlarda da aynı.

Örneğin CHP... Onlar da kendilerince ayrı bir “Kürt sorununa çözüm programı” hazırlamış. Aynen şöyle:

1. DTP, CHP ve AK Parti’nin bölge milletvekilleri muhatap alınsın.

2. Terör kavramı kullanılmasın, diyalog esas alınsın, her kesimce yumuşak bir dil kullanılsın.

3. Terörü oluşturan şartların ortadan kalkması gerekiyor. Bundan sonra af gündeme gelebilir.

4. Kürtçe eğitim ve öğretim dili olarak değil sadece öğretim dili olarak kabul edilsin.

5. Yerel yönetimler güçlendirilsin ancak bu ayrışmaya değil birleştirmeye yönelik olarak gerçekleştirilsin, üniter yapıya zarar verilmesin.

6. Ceza ve Tevkif Evleri diğer mahkumlara neyi uyguluyorsa Öcalan’a da onu uygulamalı.

7. OHAL dönemi ve çetelerin üzerine gidilsin.

8. Koruculuk sistemi kaldırılsın. Köye geri dönüşler için her türlü kolaylık sağlansın.

Şimdi CHP’nin programını alın, Apo’nunkiyle ya da AKP’ninkiyle karşılaştırın... Fark görebiliyor musunuz?

Ya MHP?

Onların da farklı bir duruşu olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Mangalda kül bırakmazlar, ama iş icraata gelince Kürtçülüğe karşı tavır aldıkları görülmemiştir.

Yıllarca MHP’nin Diyarbakır il başkanlığını yürütmüş, son yerel seçimlerde de MHP’nin Diyarbakır belediye başkan adayı olmuş Abdullah Arzakçı’dan ilginç bir açıklama geldi geçenlerde. MHP’nin Diyarbakır il kongresinde Kürtçe konuşmuştu. Bu zat, bakın ne demiş: “PKK ve Öcalan’la görüşülmesin demiyorum. Doğru söyleyenle görüşülebilir.”

Gördüğünüz gibi AKP’den CHP ve MHP’ye siyaset kurumu “Kürt açılımı” konusunda çoktan uzlaşmış durumda.

Apo’yla dolaylı görüşme

Programlardaki benzerliğe aslında Apo da işaret etti. Fakat AKP ısrarla “çözüm” için Apo’nun kesinlikle muhattap alınmayacağını söylüyor. Ancak işin bir başka boyutu daha var. O da Karayılan’ın Ahmet Altan’la yaptığı görüşmede gizli: “Muhattap ya İmralı’dır, olmadı biziz, olmadı DTP, olmadı akil adamlardır.”

PKK bir gerçeği çok iyi görüyor, sorun PKK’nın ya da Apo’nun muhattap alınıp alınmaması değil. Devletin karşısına kimi oturttuğunun önemi yok. Önemli olan masaya oturulmuş olması. Yoksa o masaya DTP mi oturmuş, Apo mu çok önemi yok. Karayılan da diyor ki “En kötü ihtimal akil adamlar.”

Gül’ün ve Tayyip’in her demecinden sonra DTP’den açıklamalar geliyor. Belki henüz masaya oturulmuş değil PKK’yla, ancak kamuoyunun önünde resmen AKP ile DTP, Kürt meselesini tartışıyorlar. Ahmet Türk mesela öncelikle operasyonların durdurulmasını isteyebiliyor açık açık. Resmen herkesin gözü önünde bir pazarlık yaşanıyor. Ve her kesim o pazarlığa bir yerinden katılıyor. TÜSİAD da resmi olarak DTP’yi ziyaret edip Ahmet Türk ile görüşebiliyor örneğin.

Anlayacağınız henüz “masa”ya oturulmadı ama “diyalog” süreci çoktan başlamış durumda.

Bu süreçte Yaşar Kemal gibi “akil adamlar”ın önemli bir rolü olacak. AKP karşısında Kürtçü aydınları alıp masaya otursa, buna Türkiye’den itiraz çıkar mı? Çıkmaz. Ama “akil adamlar” dedikleri de sonuçta Apo’nun dediklerini savunuyor!

Örneğin Yaşar Kemal... Gazete gazete gezip demeçler veriyor. Ve hep Apo’nun o 10 maddelik programına benzer şeyler söylüyor. Radikal’e de şöyle demiş: “Bu adamlar seksen yıldır niçin dağda diye düşünmedik...”

Yaşar Kemal’e Cumhurbaşkanı Gül’ün verdiği yanıt ise ilginç:

“Yaşar Kemal’in söylediklerinin çözüme katkı sağlayacağına inanıyorum. Ve daha geniş anlamda, bu konuya kafa yoran insanların görüşlerini de anlamlı buluyorum.”

“Çözüm” yıllardır PKK’lıların kullandığı bir jargon. Gül’ün şu açıklamasının altındaki imzayı görmesek Ahmet Türk’ün sanırdık.

İşte Türkiye’nin geldiği nokta!

“Masa”nın “Kürt” tarafını sağcılar yarattı

Tayyip yıllar önce PKK’yı masaya davet etmişti de yer yerinden oynamıştı. Bugün o “masa” çoktan kurulmuştur.

Üstelik bugün AKP’nin temsil ettiği o Kürt-İslamcı zihniyet, yani Türkiye’nin sağcıları, yalnızca “masa”yı kurmakla kalmamış, masada “Türk” tarafının karşısına oturacak “Kürt” tarafını da bizzat yaratmıştır.

Bugün “Kürt” tarafı, silahlı terör örgütüyle, yasal partisiyle, onlarca il ve ilçedeki belediye başkanlıklarıyla, kontrol ettiği binlerce meslek odası ve dernekle, basınıyla, aydınıyla, “akil adam”ıyla masanın karşısındaki yerine kurulmuştur.

Sağcılar, Atatürk’ün ölümünden beri Kürtçülüğe tanıdığı primle bunu başarmıştır.

Ama Türkiye’nin o masada elini güçlü tutma şansı hiç yok çünkü “Kürt” tarafının arkasında Kuzey Irak’a yerleşmiş bir ABD de var.

O yüzden kimse kimseyi kandırmasın. Atalay Kürt açılımının Türkiye’ye özgü olacağını söylemiş. Hatta isim de koymuş: “Türkiye Modeli”.

Hayır efendim, bu “Türkiye Modeli” falan değil. Bildiğiniz “Amerikan Modeli”... 150 yıldır yalnızca Türkiye’de değil, tüm Ortadoğu’da oynanan o emperyalist oyundaki Kürt kartının sonucudur bu “model”. Ve yalnızca Ortadoğu’da değil, bütün ezilen dünyada uygulanan “model”.

AKP sayesinde Türkiye’nin farkı şu oldu. Bize o model dayatılmadı. Türkiye’nin sağcı iktidarları o “Amerikan Modeli”ni bizzat kendileri uyguladı. Böylece ABD’nin bizi ne işgal etmesine gerek kaldı ne de ambargoyla yıldırmasına!

PKK programına karşı “Türk Modeli”

Beşir Atalay “Kürt açılımı”yla ilgili şöyle diyor: “Geçmişe saplanıp kaldığımızda geleceği kaybederiz.”

Bir dakika! Bu millet PKK’ya karşı verdiği şehitleri unutmaz!

Bu millet Apo’ya boşuna “bebek katili” demedi. Kimse Türk milletinin hafızasını zayıf sanıp umutlanmasın!

Oğlunu, damadını, kocasını, kardeşini, abisini, babasını, akrabasını PKK’ya şehit verenler unutur mu?

Bugün “Türkiye Modeli” diye bize dayatılan “Amerikan Modeli”ne karşı çıkmasını da bilir Türk milleti...

Gerçek çözümü yani “Türk Modeli”ni uygulamasını da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder