4 Ağustos 2009 Salı

Bütün Toplum Aynı Hızla Kirleniyordu Birinciliği Solcuya Verdiler

Deniz idam edildiğinde yirmibeş yaşındaydı, ömrünün henüz başındaydı.

Bu yaş aynı zamanda ömrünün sonu olacaktı.

İdama giderken ne kadar az yaşadığının ya da daha ne kadar uzun yaşayabileceğinin düşünceleri içinde değildi; önemli olan ne kadar uzun değil ne kadar onurlu yaşanabileceğiydi onun için.

Sadece onun için değil tüm kuşağı için öyleydi o zamanlar.

O zamanlar...

Ölenler dövüşerek ölür güneşe gömülürdü...

Vaktimiz yoktu onların matemini tutmaya...

Kavga kaldığı yerden kalanlarla devam ederdi...

O zamanlar...

Geride kaldı!

Ve geride neredeyse kimse kalmadı...

...

Otuz yedi yıl sonra ise Deniz Gezmiş tartışması gittikçe alevleniyor.

Deniz’le aynı dönemi yaşamış kuşağın son temsilcileri televizyonlarda, gazetelerde boy gösteriyor, konuşmalar yapıyor.

Son derece ilginç bir durum.

İlginçliği şu ki, “artık ideolojiler öldü, sosyalizm bitti, solculuk öldü” diye yayın yapan tüm medya kanalları ne hikmetse Deniz Gezmiş tartışmasını açmak zorunda kalıyor.

...

Çünkü Türkiye’de farklı bir gelişme yaşanıyor.

Son beş yıldır gittikçe yükselen bir hızla Deniz Gezmiş’e ilgi artıyor.

Sadece Deniz Gezmiş’e değil aynı zamanda Atatürk’e de.

Ulusalcı yükseliş denilen dalga aynı anda hem Atatürk hem de Deniz sevgisini arttırıyor toplumda.

Tüm mesele de bu aslında.

ABD tarafından bölünmek istenen, etnik bölücülükle, dinci gericilikle parçalanmak istenen bir ülkede antiemperyalizm hızla yükseliyor.

Antiemperyalizm insanları hızla sol görüşlere ulaştırıyor.

Ulaşılan sol görüş içinde ise insanlar hem Atatürk’e hem de Deniz’e yöneliyor.

Antiemperyalizmin bir damarı milliyetçilikken diğer damarı sosyalizm oluyor.

Türkiye’de Atatürkçülük, milliyetçilik ve sosyalizm yeniden bir mücadele ekseninde birleşiyor ve bu birleşimde Atatürk ve Deniz yeniden sembol isimler haline geliyor.

Böylesi bir birleşimse emperyalistlerin ve onların ülke içindeki sesi olan medyanın işine gelmiyor elbette.

O nedenle ardı ardına Deniz Gezmiş tartışmaları açılıyor.

...

Soru şu:

Deniz Gezmiş Atatürkçü müydü?

Milliyetçi miydi?

...

Sorunun çok basit bir yanıtı var.

Yanıtı verense Deniz’in kendisi.

Gerek yaşamı boyu yaptığı konuşmalarda, mektuplarında, gerekse mahkemede verdiği savunmasında Deniz, hem Atatürkçü olduğunu, hem de milliyetçi olduğunu söylüyor!

O halde neyi tartışıyorsunuz!

...

Koca koca adamlar televizyonda gazetede tartışıyor, Deniz öyle miydi, böyle miydi diye.

En son bir Amerikan kanalının Türkiye şubesinde bir tartışma programı yapıyor.

Yıllardır Atina’dan bildiren ve yıllardır Atina’ya dönmesi dört gözle beklenen şovmen soruyor, karşısına aldığı adamlar cevap veriyor.

Adamlardan biri PKK taşeronu bir partinin önde gelenlerinden.

Diyor ki, biz Deniz’le aynı yola çıkmıştık ama Deniz’in yanlışlarını tespit ettik ve çizgimizi onunla ayırdık!

İyi de madem Deniz’i yanlış buluyorsun, madem Deniz’le çizginizi ve yollarınızı ayırdınız neden Deniz’i sen anıyorsun!

Ünlü şovmenimizin normalde şunu sorması gerekir:

Deniz’le aranızdaki ayrım neydi?

Eğer sorsa alacağı yanıt bellidir.

Diyecektir ki;

Deniz Gezmiş Atatürkçüydü biz değiliz.

Deniz Gezmiş milliyetçiydi biz değiliz.

Deniz Gezmiş Ordu’yu savunurdu biz savunmuyoruz.

Nereden mi biliyoruz derseniz, zaten anılan adamın ve partisinin bu türde kitapları var ve o kitaplarda açıkça Deniz Gezmiş için devrimci değil reformcuydu diyorlar!

Deniz’i devrimci olmamakla suçlayanlar nedense Deniz’in devrimci mirasının gölgesinde toplanmak zorunda kalıyorlar ama.

Çünkü Deniz’den 37 yıl sonra bile bir arpa boyu yol alıp, devrimci hiçbir değer yaratamamışlar.

O nedenle Deniz’in gölgesinde bir sığıntı olarak yaşamlarına devam ediyorlar.

...

Ama bu adam diyor ki Deniz’i TÜRKSOLU sahiplenmeye çalışıyor, buna izin veremeyiz.

Gören de adamdan izin istedik sanacak!

O zaman anlıyorsunuz ki programın yayınlanmasının tek bir nedeni var, TÜRKSOLU’na saldırmak.

Adamların orada konuk olarak konuşturulmasının sebebi bile bizim varlığımız.

Sığıntılık değişmeyen bir kader anlaşılan onlar için.

...

Ama programda ucuz bir yöntem tutturuyorlar.

Diyor ki adam Deniz’in kitaplarını basıyorlar, posterlerini basıyorlar.

Yani Deniz’in sırtından para kazanıyor demeye getiriyor.
Ama yöntem çok ucuz.
Adamın kendi kitabı var Deniz’le ilgili.
Kitapta Deniz’in adı geçmese kitabı alan bir Allahın kulu çıkmaz.
Üstelik kitapta Deniz’in ne kadar yanlış görüşleri olduğunu anlatıyor.
Üstelik o kitaptan kazandığı paraları da cebe indiriyor.
Gördünüz mü bizi suçlayanı...
...
Peki başka?
Piyasada Deniz üzerine yazılmış tonla kitap var.
Çoğu da iyi satan kitaplar.
Aynı mantıkla gitseniz adamın Deniz hakkında kimse kitap basmasın demesi gerekir, çünkü basılan her kitapta sonuçta birileri para kazanıyor.
Ama 37 yıldır bu ülkede kimseye böyle bir soru sorulmamış.
Peki sorun olan neden TÜRKSOLU’nun kitapları?
Nedir bunları rahatsız eden?
Çünkü TÜRKSOLU Deniz Gezmiş’in mahkemeye verdiği savunma metnini, üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan yayınladı.
TÜRKSOLU dışında kimse de bu savunmayı basamıyor.
Basamazlar da çünkü orada Deniz Gezmiş kendisini Atatürkçü ve milliyetçi olarak tanımlıyor.
O halde rahatsız oldukları Deniz hakkında bir kitap basılması değil Deniz’in kendi kitabının basılması!
Biliyor ki PKK taşeronu bu kitabı okuyan gençler Atatürkçü olur, milliyetçi olur, sosyalist olur.
Biliyor ki sosyalist olan gençler taşeronluk yapmaz.
Taşeronun derdi kendi geçim kapısının kapanması.
Bu ülkede gençler solcu olursa adama satacak bir şey kalmaz ki...
...
Adamın bir diğer rahatsızlığı ise Deniz Gezmiş posteri yayınlamamız.
Ne yani senin resmini mi poster yapsaydık!
Ama seni kimse tanımaz ki Deniz’in gölgesinde yaşayan sığıntı!
Hem bırak insanlar Deniz posteri alsın ve odasına assın.
Neden bu kadar rahatsız oluyorsun?
Çünkü TÜRKSOLU’nun yayınladığı Deniz posterinin üzerinde Deniz’in bir mektubu var.
Ve o mektupta da Deniz babasına teşekkür ediyor, kendisini Kemalist yetiştirdiği için!
Şimdi anladınız mı neden rahatsız olduklarını.
Deniz posterini odasına asan genç, her gün Mustafa Kemal’e saygı duyar.
Ama adam Mustafa Kemal’e düşman.
Çünkü Apo’nun adamı.
Elbet rahatsız olacak...
...
Ama en komiği zaten kendisi de komik olan şovmenin durumu.
Deniz’in ticaret konusu yapılmamasını istiyor muhterem!
Emredersin Atinalı arkadaş.
Ama o zaman şunu yap.
Çık TV’ye ve de ki, ben bu programa reklam almam.
Çünkü reklam alırsam Deniz’in üzerinden para kazanmış olurum.
Demez elbette...
Hem Deniz programı yap...
Hem reklamları topla...
Hem paracıkları cebe indir..
Hem de Deniz’i ticaret konusu yapmayın de....
...
Ama bu ülkede alçaklığın bini bir para.
O nedenle bu tür adamların binini bir araya toplasanız bir kuruş etmiyorlar...
Kullanım değerleri var, hatta piyasa değerleri de, sonuçta bu tür adamlar da piyasada işlem gören birer meta...
Garip ama hepsi Kapital uzmanı bu zevat aslında kendilerinin de Marks’ın kapitalindeki şemalarda gösterilen metalardan biri...
Sonuçta piyasa onları da satıyor.
Atatürk’e küfreden kendisini Amerika’nın yanında buluyor.
Amerika’nın yanına geçince ise elbette TÜRKSOLU’na saldıracak.
...
Özdemir Asaf’ın ünlü bir dizesi vardır:
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
birinciliği beyaza verdiler
Bizim Sol’un durumu için yazılmış sanki.
60’lı yıllarda solcular bu ülkenin en dürüst, en temiz, en namuslu insanlarıydı.
Ama hızla kirlendiler.
Özal’ın getirdiği dönüşüm içinde hızla değiştiler...
Dönekleştiler...
...
Deniz’in yakın arkadaşlarından Bozkurt Nuhoğlu da o kuşaktan biri.
Deniz’in hem Atatürkçü, hem milliyetçi, hem sosyalist olduğunu kabul eden ve bunu çekinmeden savunan birisi.
Deniz’lerin idamı üzerine verdiği bir röportajda ise bugüne kadar söylenemeyeni söylemiş:
“Deniz, kısa ömrünün büyük bölümünü hapiste geçirdi. Çocuğun, legal politika imkanlarını ortadan kaldırdılar. O da bir çıkmaz yola girince 'Çözüm, silahlı mücadeledir' dedi. Bugün 'keşke ben de onlara katılsaymışım' diyorum. Bu kadar rezillikleri görmezdim. Ne oldu 40 sene fazla yaşadım da? İçimde bir şey yapamamanın hüznünü taşıyorum.”
...
Bozkurt Nuhoğlu, yine dürüstçe başını öne eğenlerden...
Ama sorusu son derece çarpıcı:
Evet o kuşak Deniz’den 40 yıl fazla yaşadı, dile kolay 40 yıl!
Evet bu 40 yılda ne yaptım bu ülke için, bu dava için sorusunun cevabını kim verebiliyor kendisine...
Ve Bozkurt Nuhoğlu’nun dediği rezillikler neler?
Mesela solcuyum diye ortaya çıkanların PKK’yı savunması.
Hatta Avrupa Birliği’ni savunması!
Amerikancı olması!
Daha rezilcesi olabilir mi?
Olamaz ama rezilliğin azı çoğu olmaz, namussuzluğun da, kirlenmenin de...
Ben daha az rezilim, ben daha az namussuzum, ben daha az kirliyim...
Derseniz ancak kendiniz gibi kirlileri kandırabilirsiniz...
Deniz bu rezillikleri yaşamadı.
Kendi kuşağının sermaye önünde diz çökmesini görmedi.
Kapitalistlerin herkesi satın aldığını görmedi.
Herkesin bir fiyatının olduğunu, en kirlilerin en pahalıya, en az kirlilerinse en ucuza satıldığını görmedi.
Keşke yaşasaydı diyenler olarak bazen içimizden iyi ki yaşamadı da bu rezillikleri görmedi diyoruz, Bozkurt Nuhoğlu gibi...
Ama bu en kolayı...
Keşke onlar gibi yaşasaydık demek içinse elbet hiçbir zaman geç değil.
Ama çok daha önemlisi, genç kuşaklara seslenebilmek:
Bizim gibi olmayın, Deniz gibi olun diye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder